Çeviri | Anarchopac (Zoe Baker) - Yöntemler ve Amaçlar: Devlet İktidarını Ele Geçirmenin Anarşist Bir Eleştirisi |3| Toplumsal Bir Yapı Olarak Devlet

 Anarşistler, devlet iktidarını ele geçirmeyi, komünizmin amaçlanan hedefinden ziyade işçi sınıfını yeni bir otoriter sınıflı toplum biçimine götürecek bir yol olarak gördüler. Bunu neden böyle gördüklerini anlayabilmek için öncelikle anarşistlerin devleti nasıl yorumladığını anlamalıyız. Anarşistler, hem tarihsel olarak hem de yazın hayatlarını sürdürdükleri dönem süresince, fiilen var olan bir toplumsal yapı olarak devleti derinlemesine bir analiz yoluyla sınıfsal hükümranlığın yeniden üretimi için profesyonel olarak örgütlenmiş şiddeti kullanan hiyerarşik ve merkezi bir kurum olarak tanımlamaya başladılar. Böyle bir şekilde yorumlanan devlet, kitlelere karşı siyasi bir yönetici sınıf tarafından (generaller, politikacılar, yüksek rütbeli memurlar, hükümdarlar, vb.) kendi çıkarları ve ekonomik elitin (kapitalistler, toprak sahipleri vb.) çıkarları için kullanılmaktaydı. Örneğin Kropotkin, devletin sadece toplumun üzerinde konumlanmış bir gücün varlığını değil, aynı zamanda bölgesel bir yoğunlaşmayı ve toplumların yaşamındaki birçok işlevin birkaç kişinin elinde toplanmasını da içerdiğini yazıyordu. Bazı sınıfları diğer sınıfların egemenliğine tabi kılmak için bütün bir yasama ve polislik mekanizması geliştirilmiştir. Bu nedenle devlet, tüm bireyleri ve bireylerin tüm olası örgütlenmelerini merkezi iradeye tabi kılmak için yüzyıllar boyunca geliştirilen hiyerarşik bir kurumun mükemmel örneğidir. Devlet zorunlu olarak hiyerarşiktir, otoriterdir, diğer türlü devlet olmaktan çıkar. 

 Anarşistler, tüm toplumsal yapılar gibi devletin de insan faaliyeti biçimlerinden oluştuğunu ve dolayısıyla devlete katılmanın belirli türde insanları ve belirli türde toplumsal ilişkileri yeniden ürettiğini savundular. Bu, insanların niyetlerinden veya hedeflerinden bağımsız olarak gerçekleşir, çünkü önemli olan katıldıkları toplumsal yapının doğası ve bu toplumsal yapının oluşturulduğu ve yeniden üretildiği faaliyet biçimleridir. Reclus'ye göre devlet yönetimine dahil olarak sosyalistler '' kendilerini belirli koşullara yerleştirdiler ve karşılığında bu koşullar da onların kaderini belirledi.'' Bu nedenle devlet iktidarını elinde tutanlar, zaman içinde onları diğer insanlar üzerindeki güçlerini yeniden üretmek ve genişletmekle ilgilendirecek ve işçi sınıfının zulümcüsüne dönüştürecek insan faaliyeti biçimleriyle meşgul olacaklardır. Anarşistler, sosyalistlerin baskıcı yapıya dönüşme sürecinin hem mevcut kapitalist devletin yerine seçim yoluyla gelen hem de mevcut devleti bir darbe yoluyla ele geçirmeye ve onu bir işçi devletine dönüştürmeye çalışan sosyalistlerin başına geleceğine inanıyorlardı. Anarşistler bunun iki ana nedenden dolayı olacağını düşündüler. Birincisi, devlet, siyasi bir yönetici sınıfın karar alma gücünü tekelleştirdiği ve kendi egemenliğine tabi olan çoğunluğun yaşamını belirlediği merkezi ve hiyerarşik bir kurumdur. Devlet iktidarını fiilen kullanan sosyalist azınlık bu nedenle, işçi sınıfının kendi yaşamlarını yönetmesini sağlamak yerine işçi sınıfının yaşamlarını belirleyecek ve kararları empoze edecektir. Malatesta'nın sözleriyle:

'' Şeyler üzerinde gücü olanın insanlar üzerinde gücü vardır, üretimi yöneten, üreticileri de yönetir, tüketimi belirleyen, tüketici üzerinde efendidir. Olay şudur; ya her iki şey de ilgili taraflar arasındaki serbest anlaşma temelinde yönetilir ve bu anarşidir, ya da yöneticiler tarafından yapılan yasalara göre yönetilir ve bu da hükümet, daha başka bir deyişle devlettir ve kaçınılmaz olarak tiranlıktır. ''

 İkinci olarak sosyalistler, devlet iktidarını kullanma faaliyetine girişerek toplumsal hiyerarşinin tepesindeki otorite konumları tarafından yozlaşacak ve başkaları üzerinde kullandıkları gücü ortadan kaldırmayı ne isteyen ne de arzulayan kimselerece dönüşeceklerdir. Reclus'ye göre ;

 '' Anarşistler, devletin ve içerdiği her şeyin herhangi bir tür saf öz olmadığını, felsefi bir soyutlamadan çok, belirli bir ortama yerleştirilmiş ve etkisine maruz kalmış bireylerin bir toplamı olduğunu iddia ederler. Bu bireyler, haysiyet, güç ve ayrıcalıklı muamele bakımından yurttaşlarının üzerinde yükselir ve sonuç olarak bu koşulların yarattığı etkiler tarafından kendilerini sıradan insanlardan üstün görmeye itilirler. Ancak gerçekte, onları kuşatan çok sayıda ayartma, neredeyse kaçınılmaz olarak ortalama düzeyin altına düşmelerine yol açar.''

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çeviri | CrimethInc. - Siyasetin Bok Gibi Sıkıcı

Kitap İncelemeleri 2 | Raoul Vaneigem - Gençler İçin Hayat Bilgisi El Kitabı

Anarşizm: Sıkça Sorulan Sorular |8| Bölüm A.1.4 Anarşistler Sosyalist Midir?